Demir Perdelerin Aralandığı Ülkeden Selamlar…

Posted on 8 Aralık 2014 Blog

Gittiğimiz her şehir, dolaşırken kulağımıza tarihini fısıldar. Bazı yerleri utançla, bazılarını ise gururla…Genellikle de galip olanın tarafından anlatır kendini, hep kendisi haklıymışçasına…

Ama Berlin bir başka.. Şehrin taban tabana zıt iki farklı yüzü var. Spree Nehrinin ayırdığı iki farklı tarih, iki farklı kültür, iki farklı mimari ve senelerdir bir arada yaşanmasına rağmen iki farklı bakış açısı… Uygulanan siyasi ideolojilerin doğruluğunu kanıtlamak istercesine inşa edilmiş iddaalı yapılar… Hitler’in faşizan binalarına karşılık, Sovyetler Birliğini çağrıştıran kibrit kutusu evlerin birbirine meydan okuması.. Doğu kısmında Balzac Kafede kahve içip, Einstein Restaurantta yemek yerken, batı kısımda Mc Donald’s gibi Amerika tabanlı markalar mevcut…

II. Dünya Savaşı sonrasında % 70’i hasar görmüş fakat iki ayrı şehir gibi yeniden yapılanan bu şehirde opera binası, parlemento gibi binalardan ikişer tane bulunmakta. Yani herşeyin bir yedeği var:) 1989 yılında yıkılan Berlin Duvarının ise sadece ufak bir kısmı mevcut. Fakat sembolik olarak korunan duvarda; keskin fikir ayrılıklarını, renklere aktarıp ortak paydada buluşmuş olmanın huzuru var. Yani utanç duvarı, artık tam bir sanat eseri…Aslında çok eski bir şehir değil ama şehirler de insanlarda olduğu gibi zamanla değil yaşanmışlıklar ile derinleştiriyor…

Kim derdi ki :13. Yüzyılda sadece iki kasabanın birleşiminden oluşan bu şehir, hızla değişecek, gelişecek ve dünya tarihinde en çok insanın ölümüne neden olacak bir savaşın başkenti olacak..

Ben gezerken çok farklı duygular ile, Sovyetler Birliğini, II. Dünya Savaşını ve hatta Küçük İstanbul’u yaşamanın keyfine vardım… Hıı, birde çok beğenerek izlediğim; ”Goodbye Lenin” filminin içinde dolaşıyormuş gibi hissettim:) Umarım birgün sizin de yolunuz bu tarafa düşer ve benim kadar keyifle gezersiniz.. 🙂