Der Medicus

Posted on 26 Kasım 2014 Blog

Son zamanlarda gereksiz bir melankoli halindeydim. Bilirsiniz, arada sırada tüm bayanlar böyle hisseder:)) Hem patron hem çalışan olarak sürdürdüğüm işimin getirdiği sorumlulukları taşıyorum. Üzerine, bir de “kadın” sıfatınız eklenince tüm bunları idare etmek daha da zorlaşmaya başlıyor. Özellikle de Türkiye de yaşıyorsanız… İşte kendi kendime yaptığım açık oturum böyle sürüp giderken biraz kafamı dağıtmak için arşivden bir film seçtim. Meğer hayat motivasyonum aylardır evimin salonunda bir rafta saklı duruyormuş 🙂

“Der Medicus”, Türkçe adı “Hekim” olan bu film 2013 Alman yapımı macera filmi olarak geçse de izlerken maceradan çok daha fazlasını bulacağınıza eminim. Film, 11. yüzyıl İngiltere’sinde bir çocuğun annesinin karın ağrısı sebebiyle ölmesiyle başlar. Kimsesiz kalan çocuk o dönem ” berber” olarak adlandırılan, çok ciddi olmayan hastalıkları tedavi eden gezici bir şifacının yanına sığınır. Tıbba karşı ilgi ve yetenek sahibi olan genç zamanla öğrendikleri ile yetinemez ve daha fazlası için doğuya doğru yola çıkar. İşte benim için film burada başlıyor… 11. Yüzyılda çantanı alıp, İngiltere’den İsfahan’a gitme kararı zor. Hatta bir Hristiyan için oldukça tehlikeli. İnsanların farklılıklara tahamülünün hiç olmadığı yıllarda, öğrenme tutkusu ile yollara düşmek ve hatta İbni Sina’nın okuluna kabul görmek için kimliğini saklamak, farklı bir dine mensup gibi davranmak…Farklı iki kimlikle, korkarak yaşamak… Tüm bunlar yetmezmiş gibi okulun ve öğrencilerin üzerinde muhafazakar din adamlarının bitmeyen baskısı… Sonuç ne mi oluyor??? Kahramanımız azimli. Pek çok şey öğrenip, hayallerini ve sevdiği kadını alıp yaşayacağı topraklara gidiyor. Burada yataklı bir hastane kuruyor. Hem insanlığa hem de hayallerine hizmet etmenin huzuru ile yaşamına devam ediyor. Yani, mutlu son…

Tabi ki “Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine” demekle yetinmiyorum… Mızmızlanmayı bırakıp, filmden güzel bir ders çıkarıyorum. Her zaman ve her yerde bizi geriye götürmek isteyen insanlar mutlaka olacaktır. Dünya ne kadar değişse de insanoğlunun iç dünyasını değiştirmek zor. Ama imkansız değil !

Kimisi bu değişimin silahla, kimisi kutsal kitaplar aracılığı ile olacağına inanır. Ben bugün bu değişimin bireyden başladığına inandım. Yüzyıllar öncesinde Dünya’ya meydan okuyarak hayallerine koşan insanlar varsa 21. yüzyılda bunca hakka sahipken mücadele etmemek tembellik olacaktır..