“EN” Sevdiğim Zülfü Livaneli…
Hepimizin hayatını renklendiren “EN” leri var muhakkak. Benim EN sevdiğim kitaplarım ve onların yaratıcıları… Tabi ki sadece yazarlar değil kastettiğim, emeği geçen herkese minnettarım.. Yayınevinde çalışanlardan tutun da kitapların cümlelerde farketmeden iz bırakan sokaktaki çocuğa kadar… Ama tabi ki hayal dünyasını kağıda dökebilmek bambaşka bir yetenek. Bazıları bu yeteneğini birikimi ve araştırmacı ruhuyla birleştirip unutulmaz eserlere imza atıyor.. İşte bu isimlerden bir tanesi, benim en’lerimden “Zülfü Livaneli”… Okumak için geç kaldığım, okurken bitmesin diye ağır ağır sayfalarını çevirdiğim kitapların yazarı…
Nedenini merak edenler, azıcık sabredip yazının tamamını okumanız beni anlamanız için kafi olacaktır diye düşünüyorum…
Hayranlığımın ilk sebebi, çok yönlü bir kişilik oluşu ve bunu eserlerine yansıtması. Siz hiç Franz Schubert’in Serenad eserinin ezgisini kitap sayfalarını çevirirken duydunuz mu? Ben duydum… Serenad kitabını okuyanlar bilirler; aslında elinde tuttukları sadece bir kitap değil, bir müzik kutusu… Satır aralarına sıkıştırılmış kocaman bir orkestra, notalarla yazılmış bir tarih kitabı…Struma Gemisini, Mavi Alay’ı ve 2. Dünya Savaşını anlatan bir belgesel, aşkı tanımlayan bir günce…
Edebiyat dünyasında kullanılan bir deyim vardır: Büyük Kapıdan Girmek… Zamanında, Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli’nin “Son Ada” kitabı için bu deyimi kullanmış. Okuduğumda neden bu denli görkemli bir laf ettiğini anladım. Bir ütopya ancak bu kadar tarihimize paralel yazılabilir.. Karakterlerin tutumları ve cümleleri, geçmişi olduğu kadar bu günü ve geleceği işaret eder nitelikte…
“Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” hayatımda okuduğum en başarılı psikoloji romanlarından bir tanesi… Geçmiş ve gelecek arasındaki saplantıyı konu alan, siyasi görüşleri teğet geçip insani duyguların en derinine inen gerçek bir hikaye. Affedebilmenin hafifliği…
Eğer yaşananlar anlatamayacağınız kadar travmatik ise bir başkasının hikayesi olarak zehrini kusar… İnsanın geçmişinin yükünden kurtulmasının en karmaşık hali; Kardeşimin Hikayesi… Labirentin içinde kaybolduğunuz, çıkışı bulduğunuzda şaşkınlıkla karşıladığınız bir son. Gizemli bir hikaye…
Dış görünüşü ile sıradan, yaşadıklar ile sıradışı bir hayat süren yaşlı bir kadın: Leyla Hanım… Ben bu yaşlı İstanbul hanımefendisinin hayatından çok etkilendim. Geçmişe yaptığı yolculukta peşine takılıp 1920 lerin işgal altındaki İstanbul’una kadar gittim. Genç bir konak hanımefendisinin gönlünü kaptırdığı İngiliz subayının çaresizliğine tanık oldum. Ve verilen yanlış bir kararın kuşaklar boyu etkisi olduğunu anladım. Geç olsa da narin dünyasının kapılarını açışını, kendini keşfetmesini gördüm. Ben Leyla Hanımdan çok şey öğrendim…
2007 Yılında vizyona giren “Mutluluk” filminin başarısı tartışılmaz. Ama yine de kitabı bir başka… Madalyonun öteki yüzünü görmenize yardımcı olan bu kitap; her genç kızın okuması gereken bir eser.. Meryem’in yaşadığı talihsiz olayın etrafında dönen bir Türkiye gerçeği… Başarı sarhoşu bir profesörün iç hesaplaşması ile gün yüzüne çıkan insani duygular… Ve merhametin en sade anlatımı…
Ve son olarak; Engereğin Gözü…17. Yüzyılın Topkapı Sarayı’nın koridorlarında yürümek , Dünyanın pek çok yerinden sürgün edilen cariyeler ve harem ağaları ile sohbet etmek isteyenler için doğru tercih. Naima ve Evliya Çelebi’ den alıntıların bulunduğu bu roman kitabın ilk sayfasında ” Naima ve Evliya Çelebinin büyük eserleri yanında, alçakgönüllü bir dipnot olarak algılanmasını diliyorum.” diyecek kadar mütevazi bir yazar tarafından kaleme alınmıştır…
Kitapları 30 dile çevrilen, müzik ve edebiyat alanlarında sayısız ödüle layık görülen Zülfü Livaneli’nin benim EN beğendiğim yazar olmasının sebeplerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Ben biraz geç tanıştım, umarım en kısa zamanda eserleri sizin kitaplığınızda da yerini alır…Keyifli okumalar…